Şimdiye kadar öğrenme işine kafa yorduğum için öğrenme süresinin belirlenmesi, algının ne kadar açık kaldığı ve en etkin öğrenme süresinin ne olduğu hakkında pek çok araştırma okudum. Çoğunda algının ne kadar açık kaldığı, bunun 5 dakika olduğu, kimi zaman 20 ye kadar uzadığı ardından öğrenmenin zorlaştığı gibi bilgiler hep söylenir durur. Peki ya asıl konuya gelelim ara zili ne zaman çalacak?
Evet hepimiz hatırlarız ilkokuldan bu yana bir zil bizi koşulluyor, şimdi beynini aç içine biz bilgi koyacağız şimdi kapat. Bizde bu zil çoğu zaman çok yüksek sesle veya zamansız çalan “zırrrlamaydı” şimdi bakıyorum okuluna göre şarkılar türküler… ama mantık aynı. Bizim yetişkin eğitimlerine gelelim, zil yok… yani koca adamlara üniversitede iş eğitimlerinde zil mi vereceğiz ayıp yahu demiş birileri sanırım, ama mantık aynı zil yok da yerine zil yerine geçen süre takip eden arkadaşlarımız ve hocalarımız var, biraz geçerse bakıyorsun hareketlenmeler falan 🙂 yani adam 15 yıl tabi olunca kurtulamıyor bu alışkanlıktan oysa şunu sormak, düşünmek doğru değil mi yukarıdaki gibi ben orada değilsem zil ne yazar veya zil olmadan mı ben bu yaşıma geldim öğrendiklerimi sadece bu ortamlarda mı öğrendim belirli süreler, belirli ortamlar, hocalar, tahta üzeri yazılı çizili sıralar olmasa öğrenmez miyim….
Peki şimdi bunlardan sonra soruyorum madem biz geliştik, yani artık öğrenme işinin çok daha farklı halde ilerlediğini her an her yerde olabildiğini çok basit, aynı zamanda komplike olabileceğini öğrendik de ben niye hala değişen bir zamanlama hiç görmedim, merak ediyorum neden hala eğitimler 45dak veya 1 saat oluyor. Örneğin genelde kişisel gelişim eğitimlerinde aktarımcı diyor ki; işte algınız şimdi 20 dakika civarında dağılacak falan anlatıyor… evet dağılacak sen ne yapıyorsun bunu için diyesim var 🙂 O zaman neden senin eğitim 45 dakika bunu sormamak elde değil.
Benim konudaki görüşüm şu, şu an biz sanayi devrimi sonrasında oluşan “eğitme” bilincindeyiz, hala okullarımız, iş eğitimlerimiz her şey daha bunun etkisinde, bunu standart olarak kabul ediyoruz 45 dak ders 15 dak ara. Ancak o zaman ki şartlarda – sınırlı kaynaklar, tek öğrenme kaynağı kitap (o da varsa) öğretmen (şu an bile sınıflarda Türkiye’de öğretmen kıtlığı var) başka öğrenme yolu yok, ondan 40 -50 kişilik kitleyi sınıfa toplamak sabahtan akşama ders yapmak o ortamda en mantıklı yol tabi. Tabi bu ortamda bilgi zaten kısıtlı, öğrenmeye aç bir kitle var, algı dağıtıcı yok tam tersi algı yönlenecek alan arıyor… Burada isterseniz 10 saat aralıksız yapın fark etmez.
Ama bugüne bakarsak, iyi, meraklı, öğrenme isteği yüksek, biraz vakit ayıran bir katılımcı düşünelim (bizim iş odaklı dersimiz olsun veya bir üniversite dersi) derse gelmeden o içeriği, çok daha fazlasını öğrenecek kaynaklara sahip. Hatta bu imkan öyle artmış halde ki ona sunulmayanı dahi alabiliyor, örneğin, Türkiye’de şu an adam gibi bir Gamification / Oyunlaştırma içeriği bulamazsınız ama ben yerimden kıpırdamadan, bedelsiz, biraz çaba harcayarak bu içeriğe konu hakkında belki de dünyadaki en iyi hocadan eğitim alarak ulaştım.(Nasıl olduğunu başka bir yazı ile kısaca anlatacağım ama merak edenler için bir MOOC olan Coursera’dan Pennsylvania Üniversitesinden ders alıp sertifika aldım. Not: Koç Üniversitesi ile yapılan işbirliği ile Türkçe alma imkanı da sonra eklendi https://www.coursera.org/course/gamification )
Sonuç hala şablonlarımız bundan 50 yıl öncesine ait ama içerik, araçlar, katılımcılar, algıyı dağıtacak etkenler çok ileri gitmiş halde, buna bugün olmasa da yarın el atacağımız kesin sadece birinin ilk taşı atması gerekiyor… Belki biz oluruz..
Matbaanın icadı insanlık için nasıl büyük bir değişimi başlattıysa 3 boyutlu yazıcıların da bu potansiyellerinin olduğu kesin.
Aslında yeni bir gelişme olmasa da 3 Boyutlu Yazıcılar yüksek maliyetli ve kullanımı zor olan ürünlerden yaygınlaşmaya başlayan ve bizim gibi ev kullanıcılarına hitap eden ürünler haline gelmeye başladılar.
Peki kısaca bu modern matbaa ne yapıyor?
Aslına bakarsanız uzun yıllardır kullandığımız kağıt yazıcılardan işleyiş mantığı açısından pek bir farkı yok ancak teknik yeterliliği çok yüksek zira tek boyuttan değil de farklı noktalardan gelen püskürtme etkisi ile bize 3 boyutlu nesneler oluşturma imkanı tanıyor. Neler mi?
Mesela bir güneş gözlüğü, anahtar, dişli ve hatta silah 3 boyutlu yazıcının üretebildiği ürünlerden. Yazıcının yapı taşı olarak kullandığı maddeler çok farklı olabiliyor, plastik ve metal çeşitleri bunların başında geliyor.
Aslına bakarsanız endüstriyel boyutta bu tip cihazlar uzun yıllardır kullanılmakta buradaki kritik nokta bu üretim kapasitesinin küçülerek ve ucuzlayarak ev kullanımı boyutuna inmesi.
Tabi bu noktada pek çok soru akla geliyor, örneğin evde silah üretebiliyor olmak ne gibi tehlikeler doğurur? Bu 3 boyutlu yazıcılar hakkında en çok soru işareti uyandıran başlık, duyanlarınız da vardır, hatta bu denemeleri yapanlar videolarını youtube üzerinden paylaştılar. Konu hakkında belgesel tadında bir çalışma için aşağıdaki videoyu izleyebilirsiniz, tahmin edeceğiniz üzere dünyada silah edinme ve kullanma düşkünlüğü açısından hep en önde olan Amerika’dan bir çalışma…
https://www.youtube.com/watch?v=DconsfGsXyA
3 Boyutlu Yazıcı konusunda bu tartışmaların gündemde olması bu teknolojinin sunabileceği fırsatları gölgeliyor. Zira bu teknoloji çok önemli imkanları da insanlığa sunacak gibi görünüyor, mesela çalışmaları devam eden bio-yazma teknolojisi ile insan organlarının bu yazıcılar ile üretilebilmesi gündemde. Bunun olduğu bir güne geldiğimizde nasıl bir ortam olacağını düşünmek inanılmaz, dünyada milyonlarca insanın organ beklediği ve bu yüzden hayatını kaybettiğini düşünürsek, 3 boyutlu yazıcıda üretilebilen bir böbreğin olabilmesi inanılmaz bir gelişim olacak. Konu hakkında 2011 yılında ve 2013 yayınlanan iki TED Videosunu izlemekte fayda var:
Bana bir et yazdırabilir misin?
3 boyutlu yazıcı ile oluşturulan bir kulak:
https://www.youtube.com/watch?v=sKgjwOGOFcg#t=60
3 boyutlu yazıcılar 2015 ve sonrasında hayatımıza daha çok girecekler o kesin. İnsanoğlunun yine içindeki tarafı seçmesi ve bu teknolojiyi ne için kullanacağına karar vermesi gerekecek, ben bu teknolojinin herkes için büyük umutlar sunabileceğini düşünüyorum yeter ki doğru tarafı seçelim…
Evine bu üründen almak isteyenler için bir video ile bitirelim – CES2015 den örnekler:
2035’e geldiğimize bilgisayarlar bizim tüm düşünme, karar alma ve duruma göre hareket etme gibi insan olmamızı sağlayan yetilerde bize yetişecekler…
Yani aslında başlangıçta çok basit işler için geliştirdiğimiz makineler bizden daha zeki olacaklar. Şu an bile pek çok işletmenin kullandığı programlar milyonlarca datayı saniyeler içinde işleyip kural setlerine göre karar oluşturabiliyor.
Daha önce zaten pek çok kez programlar/cihazlar bizden daha zeki olabileceklerini gösterdiler, ancak bunlar daha çok sınırlı durumlarda veya özelleşmiş başlıklarda olabiliyordu. Örneğin Kasparov ve Deep Blue Satranç maçı bu anlamda verilebilecek en güzel örnektir.
Bugün çok daha farklı bir yerdeyiz, bu tip güç gösterilerine gerek yok, artık belli bir alan değil her yer yapay zeka için oyun alanı haline gelmiş durumda. Bir alışveriş sitesine girdiğimizde tıklamalarımıza göre bize teklifler oluşturuluyor, ilgi alanlarımız hakkında veri toplanıyor. Haber sitelerinde ve internetteki ziyaret ettiğimiz sayfalarda yaptıklarımız bu programlar tarafından takip edilebiliyor ve çeşitli analizlere veri oluşturuyoruz. Şu ana kadar daha çok tüketim alışkanlıklarını ve müşteri ilişkileri yönetimi anlamında bu programlarla karşılaştık diyebiliriz.
Ama şöyle bir hayal kuralım beraber, bir program tüm interneti takip edebiliyor, biz artık tv dahil herşeyi internetten izliyoruz, öğreniyoruz ve neredeyse günümüzün tümünde internet üzerinde hareket ediyoruz, program yapay zeka işlevleri ile bizi takip ediyor, eğilimlerimizi, araştırmalarımızı, o sırada aklımızdan geçenleri tahmin ediyor ve bu tahminlerde daha önceki hareketlerimizi analiz edip bizim ne yapacağımız hakkında kararlar oluşturuyor ve daha da ileri gidip bizim istediğimizi örneğin alacağımız bir koşu bandını tahmin edip eve gönderebiliyor, ya da erken rezervasyondan bize otel ayarlıyor, okuyacağımız haberleri bize özet olarak seçip okuyor… bundan sonrası sonsuzluk… zira bizim düşünce gücümüzün sınırları bizim yaptığımız makineler tarafından aşılmış durumda asıl soru bunu kendimize yedirebilecek miyiz? Şu ana kadarki tarihimize bakarsak insanoğlu bunu kabul etmekte oldukça zorlanacak ve herşeyle olduğu gibi onunla da savaşacak bunu tahmin etmek zor değil…
Konu hakkında izlemenizi önerebileceğim güzel bir film ve temel bir konuşma ile kapatalım:
Bu bloğu açmaktaki amaçlarımdan bir tanesi de araştırıp edindiğim bilgileri buradan paylaşmaktı, Teknoloji Meraklarım başlığını bu paylaşımlarım için kullanacağım. Teknoloji tabi çok geniş bir başlık ben burada benim ilgimi çekenleri ele alacağım, değineceğim tüm konular kendi hayatımda da benim için çok değerli merak etme, araştırma ve öğrenme deneyimleri.
Bu başlıkta ilk yazımı oluştururken seçecek o kadar çok başlık vardı ki karar vermekte zorlandım, o sırada okuduğum bir makale bana fikir verdi. Tek tek ele alacak çok konu var, ancak hem yılın ilk ayında olmamamız hem de bir giriş yazısı olarak 2015 yılında ve daha sonrasında teknoloji dünyasından hayatlarımıza nelerin yansıyacağını ele alan bir yazının uygun olabileceğini düşündüm. Evet başlığımda yukarıdaki gibi “2015 ve sonrasında Teknoloji Bize Neler Sunacak?” şeklinde oluştu. Sözü uzatmadan başlayayım.
Başlangıç olarak bu yazı dizisinde ele alacağım başlıkları sıralayayım, evet bazıları şimdiden hayatımıza girdi bunların bazıları önümüzdeki yıllarda güçlerini ve yaygınlıklarını artırırken, bazıları ile yeni karşılaşacağız.
2015 yılı ve sonrasında Teknolojinin Bize Sunacakları:
Internet of Things – Aklınıza gelen tüm akıllı sistemler – akıllı ev, araba vb.
AI – Artificial Intelligence – Yapay Zekâ Uygulamları
3d Printing
Mobil Cihazlar / Uygulamalar
Cloud(Bulut) Servisleri
Robotlar ve Dronelar
Big Data
Augmented Reality
Kickstarter Crowdfunding Mantığı
Giyilebilir Cihazlar
Internet of things (IoT)– Nesnelerin İnterneti
İlk başlık aslında her şeyi kapsıyor denebilir, nedir bu IOT? Haydi başlayalım 🙂
Biz aletleri keşfettik, onları geliştirdik, kullanmakta ustalaştık şimdi de onlara kendi kendilerine bize göre adapte olma imkanı veriyoruz.
Tüm cihazların internete bağlandığını, internete bağlı olan bu cihaz sistem vb. tüm nesnelerin kendi içinde ve bizim ile iletişim sağlayabildiğini düşünelim, düşünelim diyorum ancak uzun süredir düşünmenin ötesine geçtik artık bunu yaşıyoruz ve önümüzdeki dönemde de çok daha fazla karşılaşacağız.
Tanım: IBMSocialMedia Youtube Kanalı
http://www.youtube.com/watch?v=sfEbMV295Kk
Tanımlardan, teknik tabirlerden uzak durarak örnekler ile gidelim. Hepsi ile alakalı tanıtıcı videoları da ekliyorum.
Öğrenen Termostat
Evimizdeki ısıtma ve soğutma sisteminin tek bir noktadan kontrol edildiği, internete bağlı ve tekrarlanan uygulamalar ile öğrenme yetisine sahip olan bir termostat ilk IOT örneğimiz. Nest termostat içindeki program sayesinde kullanım alışkanlıklarınızı öğreniyor. Ne zaman sıcak ne zaman soğuk, istediğinizi, yatma, kalkma, eve gelme ve evden ayrılma saatlerinizi takip ediyor. Bunlardan edindiği bilgiler ile alışkanlıklarınız öğreniyor, bir süre sonra buna göre müdahaleye gerek kalmadan ısı kontrolünü ele alıyor en önemli artılarından birisi de tasarruf etme mantığı ile minimum enerji harcama ile maksimum konforu sunabilmesi. Tabi ki istediğiniz anda akıllı telefonunuz ile uzaktan müdahale de etmek mümkün.
Akıllı Bisiklet Gidonları – Evet doğru duydunuz J – SmartGrips
Pek çok IOT haberi içinde bunu duymuş olma ihtimaliniz çok düşük. İndiegogo sitesinde bir proje olarak sunulan SmartGrips – bisikletinizi IOT ile donatıyor. Bisikletinizin gidon tutma yerlerine yerleştirdiğiniz kollar sayesinde, bisikletiniz internete ve dolayısıyla size bağlanıyor. Neler sağlıyor derseniz? Gerçekten ilginç özellikleri var. Artık bisikletinizin kaybolması çok daha zor, zira nereye bırakırsanız bırakın unutsanız dahi telefonunuzdaki uygulama sayesinde onu bulmanız çok kolay. Tabi ki çalınmaya karşı da önemli bir artı bu. Daha ilginç ve benim de ilgimi çeken özellik ile bisiklet kullanımınıza navigasyon özelliklerini katan titreşimli uyarılar. Telefonunuza girdiğiniz destinasyona göre akıllı kollar sizi titreşim ile yönlendiriyor, aynı bir navigasyon cihazının sol sağ demesi gibi titreşim ile döneceğiniz yeri size bildiren SmartGrips bu anlamda yeni bir dönemi başlatacak gibi görünüyor. Böylece yoldan hiç gözlerinize ayırmanıza gerek kalmıyor. Daha da fazlasını sunmak için projenin sağlayacağı desteği görmek isteyen tasarımcıların bir sonraki hedefi de cihazı bir acil durum kitine dönüştürmek örneğin eğer bisiklet ile bir kaza geçirirseniz cihaz bunu çarpma şiddeti, pozisyon vb. veriler ile anlayıp acil durum numaralarına veya daha önceden tanımlı telefonlara haber verebilecek konum bilgisi iletebilecek. İnanılmaz gibi görünüyor değil mi? Destek olmak ve üründen edinmek için proje sayfası:
Seyahatler sırasında kaybolan valizlerin ve sonrasında yaşanan çilenin hikayelerini hep duyarız. İşte Bluesmart bize IOT mantığında çok daha fazlasını sunuyor. Akıllı valiz diyebileceğimiz bu teknoloji valizi internete bağlıyor bu da pek çok imkan sağlıyor. Kısaca valizin ağırlığını ölçüp size bildiriyor, valizi telefondan kilitleme veya açma imkanı tanıyor, eğer valiz sizden (daha doğrusu telefonunuzdan) belli bir mesafe uzaklaşırsa kendini otomatik kilitliyor, içinde bulunan yüksek kapasiteli pili ile güçlü bir şarj istasyonu olarak size mobil cihazlarınızı şarj etme imkanı tanıyor ve son olarak valiziniz nereye giderse onu harita üzerinden takip edebiliyorsunuz.
Düşünüyorum da şu ilk valizden bu yana aslında uzun süredir pek de değişim olmuyordu Bluesmart ile bayağı bir ilerleme olacak gibi görünüyor. Daha fazla bilgi ve kampanya desteği için aşağıdaki linki kullanabilirsiniz.
Tabi ki yemek dünyasında da IOT uygulamaları var. Pek çok örnek içerisinden benim dikkatimi, yemek yapmaya da biraz ilgim olması ile farklı bir pişirme yöntemi sunan bir ürün çekti. Aslında “sous vide” bir pişirme yöntemi kısaca vakumda(vakum şart değil ısıya uygun bir torba da olabilir) ısıtma yöntemi ile suda pişirme denilebilir.
Ülkemizde alışılmış bir yöntem olmasa da bu pişirme şekli ile ısıya dayanıklı torbalarda uzun sürede su içinde ısıtılarak pişirilen gıda tüm yağı, suyu, baharatları vb. Hiç kaybetmeden piştiği için çok daha lezzetli oluyor bilgisi var tabi denemek lazım J
Bu noktada sunulan ürün bu pişirme şeklini akıllı bir şekilde yönetiyor, yaptığı pişirilecek ürüne göre tanımlanmış süreleri ölçmek ve canlı bir şekilde telefondaki uygulama ile size durumu bildirmek, size kalan istediğiniz yemeği seçip cihazın süreci tamamlamasını beklemek oluyor. Afiyet olsun…
Düşündüğüm zaman bir cüzdanı akıllı yapmak en “akıllıca” şey gibi geliyor, zira pek çok insan için onun çalınması veya içindekiler büyük önem taşıyor. İşte Aviador Tracker Cüzdan da içindeki teknoloji ile bize internet üzerinden ulaşılan ve çalınsa dahi izini sürme imkanı tanıyan bir IOT ürünü.
Yine bir proje temelli girişim olan akıllı yüzük çalışması da güzel bir IOT örneği, çok basit bir mantıkla işliyor ve bu anlamda taşınabilirlik anlamında rakipsiz. Bluetooth ile mobil cihazınıza bağlanan yüzük ekranı sayesinde tüm bildirimleri (e-mail, arayanlar, mesajlar vb. ) size ulaştırıyor. Dokunmatik ekranı ile bildirim ayrıntılarına da ulaşım imkanı tanıyor. Bu noktada ürünün yanınızda zaten telefon varken gerekliliği ile alakalı sorular da aklıma gelmiyor değil J ancak içine sığdırılan teknoloji ve özellikle giyilebilir teknoloji alanında başlangıç ürünlerinden birisi olarak ilginç bir ürün.
Uzun süredir iki ilgi alanımın kesişim noktası olan Sürücüsüz Otomobiller konusu hakkında yazılar okuyorum, IOT anlamında yola uzun süre önce başlayan bu teknoloji şu sıralarda gelişiminin son noktasına ulaştı. Özellikle CES 2015 organizasyonunda çokça gündeme gelen bu Sürücüsüz Otomobiller 2015’e damga vurmaya hazır gibiler. Aşağıdaki örneklerden bunu görebilirsiniz. Ancak bunlara geçmeden önce konsepte biraz değineyim.
Çoğumuzun haberlerde duymuş olacağı Google Sürücüsüz Otomobilleri bu anlamda en meşhur olanlar ve teknolojinin de temellerini atanlardan. Bu teknoloji interneti, gps altyapısını, araç içi ve dışı algılayıcıları ve radar teknolojisini kullanarak herhangi bir sürücü müdahalesine ihtiyaç duymadan ilerleyebilen ve sürücü kullanımındaki tüm hareketleri yapabilen otomobillere verilen isim. Konu hakkında özellikle Amerika’da tartışmalar halen devam etse de bu teknolojiyi ilerleyen yıllarda yaygın olarak göreceğiz. Tartışma neyle mi ilgili? Kısaca bilgi vereyim, örneğin bir sürücüsüz otomobil kaza yaparsa ne olacak, sahibi mi, yazılımı veya donanımı sağlayan taraf mı sorumlu olacak? İlginç değil mi? Bizi bekleyenler hakkında zihinlerimizi zorlayacak daha çok soru ile karşılaşacağımız kesin.
İşin erbabı ile başlayalım – Google
Aslında söyleyecek çok şey yok… Tek aklıma gelen ilerleyen örneklere göre Google otomobilinin çok farklı bir tasarımı sahip olduğu, bir otomobil olduğunu söylemek zor ama insanlara hissettirdikleri yüzlerinden anlaşılıyor 🙂
Kol Saati ile Araba Park Etmek mi dediniz? Evet J
BMW bir otomobil markası olarak prestij ve sportiflik ifade eden bir marka ve teknolojiyi de hep en önde takip eden bir imaja sahip. Sürücüsüz Otomobiller konusunda da çalışmalarına devam eden marka CES 2015 organizasyonunda ”İ“ ailesine mensup İ3 modeli ile kendi kendine park eden aracını tanıttı. Kendi kendine park yeni bir şey değil tabi ki ancak BMW İ3 de bu durum seri üretim bir araçta daha ilerilere taşınmış durumda akıllı saatiniz ile aracı kontrol edebiliyorsunuz ve Google otomobilindeki kadar olmasa da İ3 size sürücüsüz hareket algısının ilk örneğini yaşatmakta hiç zorlanmıyor. Ayrıca içinde bulunan yakınlaşma ve kaza önleme sistemleri sayesinde aşağıdaki videoda bir yere çarpmak için uğraşan bir sürücüyü bile durdurabiliyor.
Mercedes Sürücüsüz Sinema Salonu – Doğru Duydunuz
CES 2015 de sürücüsüz otomobil konusunu çok ileriye taşıyan bir marka da Mercedes’ti. F 015 Konsept modelini tanıtan Mercedes, sürcüsüz bir otomobilin bize neler sunacağını ve yolcukların ne hale gelebileceğini göstermekte çok başarılı. İstanbul gibi trafiği ile meşhur bir kentte yaşayan biri olarak bu günlerin çabucak gelmesini ve trafikteki sürenin evde geçen süreden farksız olmasını dört gözle bekliyorum.
Otomobil – tabi ne kadar hala bu şekilde hitap edebiliriz bilmiyorum – tamamen kendi kendine ilerleme ve sürücünün komutlarına göre adapte olma özelliğine sahip, ayrıca iç dizaynı dokunmatik ekranlar ile bir sinema salonunu andırıyor, iç mekan çok geniş ve artık karşılıklı oturmak da mümkün zaten yola bakmaya da gerek yok…
http://www.youtube.com/watch?v=GAz42C5Vvt8
Peki Ya Yarış Pistine Sürücüsüz Bir Otomobil Çıkarsa Ne Olur? AUDİ RS7
Audi’nin bu yarışta geride kalmayacağını da herkes tahmin etmiştir. Hem de sürücüsüz konsepte farklı bir alandan yaklaşıyor ve efsane yarışçı seri üretim araçlarından RS serisinin bir üyesini yarış pistinde sürücüsüz sürme cesaretini sergiliyor. Tam olarak yukarıdaki örnekler gibi olmasa da bu da sürücüsüz bir otomobilin muhtemel yeteneklerini görmek için güzel bir çalışma J tabi ki o hızlarda bir pistte insan etkisini olmadan bugün gidebilen bir otomobil günü geldiğinde yeterli yetileri geliştiğinde neler yapar düşünmek zor bir de insan hatasının işin içinde olmadığı ve insan fiziki dayanıklılığının olmadığı bir yarış otomobili ne yapar orası da tam bir macera olacaktır J
Pikes Peak Tırmanış Yarışlarında bir önceki yıl sergilenen sürücüsüz otomobil AUDİ TT şovu da izlemeye değer:
Aynı aracın CES 2015 organizasyonunda Audi RS7 son kullanıcıyı hedefleyen konsept modelini de aşağıdan görebilirsiniz, şehir içinde de test edilmiş örnekleri görülebiliyor.
Son olarak yine Audi’den kendi kendine park konusunda en iyi video:
Asıl olarak burada paylaşacağım her içeriğin temelinde “öğrenme” olacak, bu blog ve aslında hayatımızın her alanında “o an” oluşurken öğrenme belirleyici, buna inanıyorum.
İşim gereği öğrenme nasıl olur, birey nasıl öğrenir ve uygular vb. soruların cevabını çok aradım, bu ve benzeri soruların bilimsel temelde önemli dayanakları var tabi ki, ancak ben şu an bu ayrıntıya girmeden kısaca aklımdan geçenleri paylaşmak istiyorum.
Bu bloğu açarken ve öncesinde uzun bir zamandır düşündüğüm öğrenme aslında insan varlığının temeli, zira ilk günden son güne kadar her anımız bir öğrenme aktivitesi başlangıcı veya sonucu, zira doğadaki varlığımızın en önemli temeli olan gelişmiş zekamız sınırsız olabilecek bir öğrenme imkanına sahip. İnsanoğlu bugüne gelmesinde ve yarına gideceği yerlerde öğrenme kılavuzluğu ile hareket ediyor. Bir bebek öğrenme yetisi ile ateşin sıcak olduğunu, yüz ifadelerini, adım atmayı, konuşmayı ve ve her an yeni bir şeyi keşfediyor daha doğrusu öğreniyor.
Böyle baktığımda biz şu an ne isek; iyi veya kötü, gelişmiş veya geri, doğru veya yanlış hepsi öğrendiklerimizin veya öğrenemediklerimizin sonucu, insanların doğdukları anda bir sağlık sorunu yoksa sıfır noktasında başladıklarını düşünürsek öğrenme bu süreçte şu anı belirleyen en önemli kaynak…
Peki maden bu kadar önemli nasıl oluyor bu iş, nasıl oluyor da öğreniyoruz?
Bilimsel anlamda öğrenme hakkında farklı görüşler olsa da ben kendi deneyimlerimden yola çıkarak şöyle diyebilirim. Bilmediğim bir şeyi fark etmek, bilir olmak, hayatımda bu öğrenme sayesinde sonuç olarak yapar olmak benim için en kısa haliyle öğrenme. Şöyle özetleyebilirim bir kağıt parçasından kayık yapmak gibi.
İlk anda bana bir şey ifade etmeyen bir kağıt var…
İkinci anda nasıl yapıldığını görerek veya okuyarak öğrendiğim an var.
Son olarak da karşımda biraz uğraşarak yaptığım bir kağıt kayık var.
Bilmiyordum, fark ettim, merak ettim, öğrendim, yaptım, mutlu oldum.
Babam bir köyde büyüdü, anneannem bir köy öğretmeniydi ikisinden de az da olsa hikayeler dinleme fırsatım oldu. Zor hem de çok zordu bu işler, bilen bilir… Babam köyde okula gitme fırsatı yakalamış, kendini şanslı görür hep. Okumak isteği o kadar yoğun ki, elde de sınırlı kitap var, şehirden gelmiyor, basılı yazı olan ne olursa olsun bir fırsat, bir gün akıllarına geliyor arkadaşları ile tren yolunun yanına gidip bakınmaya başlıyorlar, hayvanları otlatırken bir arkadaşları gazeteye benzer bir şey gördüğünden bahsetmiş, hepsi arıyorlar çevreyi… tam o sırada bir tren geçiyor ve işte o an trendekilerden biri çocukları görüyor ve seslenmelerinde anlıyor atıveriyor elindeki 5-10 sayfalık gazeteyi camdan… sonrası sormayın artık mutluluk işte…
Şu an buradayım, yazıyorum, yazdığım üzerine harfler iliştirilmiş plastik tuşlar, şu an okunacak milyonlarca şey önümdeki ekranda beni bekliyor… buraya gelmek hepimiz için kolay olmadı, çoğumuz bilmiyor, biz daha şanslıydık, her gün vazgeçmeden ileriye gitti insanoğlu. Bazen aklınıza geliyordur yarın ne olacak, bilmek zor… ama şu kesin biz insanlar ilk günden son güne kadar öğreneceğiz, bunun için çabalayacağız. Ne isek ne olacaksak veya olmayacaksak hepsini öğreneceğiz, okuyacağız…
Bloğumda ne mi anlatacağım? Başladım bile anlatmaya bakın işte öğreniyorum, öğreniyoruz, öğrenmek istiyoruz işte bunu anlatacağım…