Sezgisel Değerlendirme – Heuristic Evaluation

Coursera’dan aldığım Human-Centered Design kursu farklı bir bakış açısı ile bakmamı sağlıyor diyebilirm. Kullandığım cihazlar, mobil uyglamalar, işim için kullanmam gereken programlar ve gezindiğim web sayfalarına baktıkça ne tarafları gelişmeli, kullanıcı nerede sorun yaşayabilir veya neler daha iyi olabilirdi diye bakabilmek beni aydınlatıyor. Tabi daha çok gidilecek yol var ama gördüğüm kadarı ile bu alan çok merak uyandırıcı, benim için özellikle eğitim odağı ile bakıp çok da iyi olmadığını düşündüğüm öğrenme ortamları dizaynı gelişimi konusunu ele almak istiyorum.

Bu yazıda kurs kapsamında öğrendiğim Heuristic Evaluation – HE (Sezgisel Değerlendirme) hakkında kısa bilgiler paylaşacağım ama ona geçmeden şuna deyineyim, Coursera kursları gerçekten kaliteli ve çaba harcamanız gerekiyor özellikle ödevler (hazırlanıp sunmak zaman alsa da) çok faydalı.

Sezgisel Değerlendirme aslında dizayn sürecinin her aşamasında kullanılabilecek bir değerledirme yöntemi, fikir babası Jakob Nielsen. Nielsen tasarım dünyasında saygıyla anılan ve pek çok versiyonu olan tasarım bakış açılarının hepsi için katkısı olan bir guru. Halen çalışmalarını sürdüren Nielsen iyi bir tasarımı sağlamak amacıyla 90 lı yıllarda yaptığı çalışmaları bu alana sunmuş ve en çok anılanlardan birisi de Sezgisel Değerlendirme.

Çok basitçe tanımlamak gerekirse bu değerldirme tipi tasarımın işe yararlılığını ölçmek için kullanılabilecek pek çok yöntemden birisi ve alanından uzman değerledniricileri belirli kriterler sunuarak tasarımı değerlendirmeleri için kullanıyor. Kullanıcı testleri veya teknik testler gbi pek çok yönteme göre artı ve eksileri tabi ki var. Ancak özellikle elde edilen sonuçlar ve dünyadaki internet ve mobil tabanlı tasarım çözümlerinde hız ve verimlilik anlamında tercih edilen bir yöntem.

Konu hakkında Nielsen tarafında belirlenmiş 10 temel değerlendirme kirteri de var, bunlar zaman içinde çok uyarlanmış ve/veya değerledirilecek tasarımın alanı, gerekleri, hedef kitlesi vb. pek çok dinamiğe göre değiştirilebilir ancak halen tasarımların temel anlamda sağlam olmasını sağlayabilecek önemli bir kaynak.

Konu hakkında yukarıdakiler dışında bulduğum bazı kaynaklar da şöyle:

https://www.interaction-design.org/literature/topics/heuristic-evaluation

https://www.nngroup.com/videos/total-remote-ux/

Interaction Design – Tasarım Ama Nasıl?

Uzun süredir ilgimi çeken bir başlıkta Coursera üzerinden bir kurs almaya başladım ve bu kurs sayesinde öğrendiğim bilgilerden bazılarını sizinle de paylaşmak istiyorum. Kurs “interaction design (etkileşim tasarımı)” hakkında, konuyu temelden alıp çok güzel bir dille anlatıyor ve daha ilk derslerden çok faydalandığımı söyleyebilirim. Öğrenmek isteyenler için kurs bilgileri şöyle: https://www.coursera.org/learn/human-computer-interaction?

İlk derslerde öğrendiğim temel şeyler:

  • İyi bir tasarım görünmezdir. (good design=invisible) Yani tasarım kullanıcı tarafından doğal bir şelikde hareket edilmesini sağlamalı ve hiç fark edilmemeli.
  • Kötü tasarım insan hayatına, zamana ve paraya mal olabilir. Örnekler çok, ama mesela benzin göstergesi alakasız bir yere koyulmuş bir uçak paneli, gerekli sürede fark edilmeyi engelleyebilir.
  • Prototip yapmak tasarım sürecinin en önemli ayağıdır ve dikkat edilmesi gerekenler:
    • Prototip yapmak sınırsız soru sormayı gerektirir, ne kadar çok soru o kadar iyi çıktılar.
    • Prototip sona erdirilmek zorunda değildir.
    • Prototipleri kenara koyarak yenisine odaklanabilmeliyiz.

Tabi ki bu konuda uzun yıllardır çalışan firmalar da var ve yukarıdaki prensiplerin belki de konseptin doğmasına yaptıkları çalışmalar ile öncülük yapmışlar ve halen faaller. Önreğin Apple mousenu tasarlayan IDEO firması. Hikayesini bir slayt show ile sitelerinde anlatmışlar. Bu bağlantı ile https://www.ideo.com/about inceleyebilirsiniz. Hızlıca iki videoda da bakış açıları ve elde ettikleri sonuçları görebilirsiniz.

Mesela kurucularından birisinin ilk laptop tasarımı hakkındaki şu kısa videosu bence mükemmel ve tüm o tasarım sürecinde kalemin araya düşeceğini öngörmek inanılmaz:)

Bir diğer güzel videoda IDEO tasarım işleyiş sürecini görmemiz için vesile oluyor, günümüzde karşılaştığımız sadece tasarım değil tüm iş problemlerinde yaklaşım olarak faydalanabileceğimizi düşünüyorum.

Ideonun dili ile design thinking:

Son olarak Boeing kokpitinin tasarımlarında aktif olan Teague https://teague.com firması da bence inanılmaz işler çıkarmış. Zamanında ilk tasarım aşamasında bir uçağı hangarda maket olarak tüm ayrıntıları ile yapmışlar, kokpiti tasarlarken en küçük ayrıntıyı ve insanların gerçek hayatta ne yapacaklarını görebilmek için insanları ve uçuş ekibini gerçek bir uçuşa gelir gibi hazırlanıp maketin içinde yerlerine oturuncaya kadar izleyerek çalışmalarının sonuçlarını görmüşler ve defalarca bunu tekrarlayıp tasarımı ortaya çıkarmışlar.

Sonuç olarak tasarım hayatımızın tam ortasında ve her geçen gün önemi artıyor. Birileri de bu işe gerçekten kafayı takmışlar. Umarım ben de az da olsa öğrenebilirim.

Design photo created by freepik – www.freepik.com

Öğrenmenin Yeni Şekli – MOOC

MOOC – Massive Open Online Classroom – wikipedia Türkçede uzun süre içerik bulamamıştım, geçenlerde baktım güzel bir tanımlama yapılmış: Kitlesel çevrimiçi açık ders.

Teknik tanımını aşarsak 2012 yılında ilk kez tanıştığım bu yeni öğrenme şekli bana ne ifade ediyor kısaca değineyim;

  • Açık – yani kimsin, nesin, kaç yaşındasın, tc kimlik no vb. geçelim bunları ne olursa nerede olursan, nasıl olursan ol yeter ki öğrenmek iste (başlarda ücret konusunda daha “açık”lardı şu sıralar bakıyorum artık içerikler ücretli olmaya başladı :))
  • Kalabalık – en son aldığım kursta 10 binlerce kişi vardı, siz düşünün yoklamanın zorluğunu 🙂
  • Teknolojik – teknolojinin her hali kullanılıyor diyeyim, Eğitim Yönetim Sistemleri, video içerikler, online testler, ortak değerlendirme ve sınav sistemi, sosyal medya grupları vb. yani öğrenmenin yeni hali…
  • Gelişim – Öğrenmek teknik olarak mümkün, çok teknik bir bilgisayar eğitimi için bile bir kaynakken, Çince öğrenmek için veya Topluluk Önünde konuşma için de bir kaynak olabiliyor kısaca isteyenin her anlamda gelişebileceği bir ortam
  • Gelecek – Nasıl gideriz bilmiyorum ama hem kurumsal anlamda hem üniversitelerimiz için buradan görünen yeni denizler kıtalar gibi geliyor bana şu ana kadar dünyanın kaplumbağa sırtında olduğunu düşünüyorduk sanırım, MOOC eğitim dünyasında yeni bir keşif olacak o kesin 🙂
  • En iyiler – Stanford, Duke, UCLA vb. Amerika ve Dünya’nın en iyi üniversiteleri bu alanda içerik sunuyor ve gelişiyor, bunlardan ders almayı hayal etmek bile bir zamanlar hayaldi – Kısaca artık hepimiz için “Oxford var gidebiliriz”

Coursera kurucularından Daphne Koller’in konu hakkındaki bir Ted Konuşması:

Kendini geliştirmek isteyen birisi için öğrenmenin bu yeni şekli bence bulunmaz nimet, MOOC’lardan bildiklerimi aşağıda sıralıyorum. Tarz ve içerik sunma mantıkları farklı olsa da her isteğe özel bir sayfa var. Umarım yararlı olur.

www.coursera.org

https://www.edx.org/

https://www.futurelearn.com/

https://www.udemy.com/

https://www.france-universite-numerique-mooc.fr/cours/

https://www.udacity.com/

https://iversity.org/

http://www.khanacademy.org.tr/

https://novoed.com/

https://www.class-central.com (MOOC listesi)

Öğrenmek Ne Kadar Sürer? Ara Zili Ne Zaman Çalacak?

Şimdiye kadar öğrenme işine kafa yorduğum için  öğrenme süresinin belirlenmesi, algının ne kadar açık kaldığı ve en etkin öğrenme süresinin ne olduğu hakkında pek çok araştırma okudum. Çoğunda algının ne kadar açık kaldığı, bunun 5 dakika olduğu, kimi zaman 20 ye kadar uzadığı ardından öğrenmenin zorlaştığı gibi bilgiler hep söylenir durur. Peki ya asıl konuya gelelim ara zili ne zaman çalacak?

Evet hepimiz hatırlarız ilkokuldan bu yana bir zil bizi koşulluyor, şimdi beynini aç içine biz bilgi koyacağız şimdi kapat. Bizde bu zil çoğu zaman çok yüksek sesle veya zamansız çalan “zırrrlamaydı” şimdi bakıyorum okuluna göre şarkılar türküler… ama mantık aynı. Bizim yetişkin eğitimlerine gelelim, zil yok… yani koca adamlara üniversitede iş eğitimlerinde zil mi vereceğiz ayıp yahu demiş birileri sanırım, ama mantık aynı zil yok da yerine zil yerine geçen süre takip eden arkadaşlarımız ve hocalarımız var, biraz geçerse bakıyorsun hareketlenmeler falan 🙂 yani adam 15 yıl tabi olunca kurtulamıyor bu alışkanlıktan oysa şunu sormak, düşünmek doğru değil mi yukarıdaki gibi ben orada değilsem zil ne yazar veya zil olmadan mı ben bu yaşıma geldim öğrendiklerimi sadece bu ortamlarda mı öğrendim belirli süreler, belirli ortamlar, hocalar, tahta üzeri yazılı çizili sıralar olmasa öğrenmez miyim….

Peki şimdi bunlardan sonra soruyorum madem biz geliştik, yani artık öğrenme işinin çok daha farklı halde ilerlediğini her an her yerde olabildiğini çok basit, aynı zamanda komplike olabileceğini öğrendik de ben niye hala değişen bir zamanlama hiç görmedim, merak ediyorum neden hala eğitimler 45dak veya 1 saat oluyor. Örneğin genelde kişisel gelişim eğitimlerinde aktarımcı diyor ki;  işte algınız şimdi 20 dakika civarında dağılacak falan anlatıyor… evet dağılacak sen ne yapıyorsun bunu için diyesim var 🙂 O zaman neden senin eğitim 45 dakika bunu sormamak elde değil.

Benim konudaki görüşüm şu, şu an biz sanayi devrimi sonrasında oluşan “eğitme” bilincindeyiz, hala okullarımız, iş eğitimlerimiz her şey daha bunun etkisinde, bunu standart olarak kabul ediyoruz 45 dak ders 15 dak ara. Ancak o zaman ki şartlarda – sınırlı kaynaklar, tek öğrenme kaynağı kitap (o da varsa) öğretmen (şu an bile sınıflarda Türkiye’de öğretmen kıtlığı var) başka öğrenme yolu yok, ondan 40 -50 kişilik kitleyi sınıfa toplamak sabahtan akşama ders yapmak o ortamda en mantıklı yol tabi. Tabi bu ortamda bilgi zaten kısıtlı, öğrenmeye aç bir kitle var, algı dağıtıcı yok tam tersi algı yönlenecek alan arıyor… Burada isterseniz 10 saat aralıksız yapın fark etmez.

Ama bugüne bakarsak, iyi, meraklı, öğrenme isteği yüksek, biraz vakit ayıran bir katılımcı düşünelim (bizim iş odaklı dersimiz olsun veya bir üniversite dersi) derse gelmeden o içeriği, çok daha fazlasını öğrenecek kaynaklara sahip. Hatta bu imkan öyle artmış halde ki ona sunulmayanı dahi alabiliyor, örneğin, Türkiye’de şu an adam gibi bir Gamification / Oyunlaştırma içeriği bulamazsınız ama ben yerimden kıpırdamadan, bedelsiz, biraz çaba harcayarak bu içeriğe konu hakkında belki de dünyadaki en iyi hocadan eğitim alarak ulaştım.(Nasıl olduğunu başka bir yazı ile kısaca anlatacağım ama merak edenler için bir MOOC olan Coursera’dan Pennsylvania Üniversitesinden ders alıp sertifika aldım. Not: Koç Üniversitesi ile yapılan işbirliği ile Türkçe alma imkanı da sonra eklendi https://www.coursera.org/course/gamification )

Sonuç hala şablonlarımız bundan 50 yıl öncesine ait ama içerik, araçlar, katılımcılar, algıyı dağıtacak etkenler çok ileri gitmiş halde, buna bugün olmasa da yarın el atacağımız kesin sadece birinin ilk taşı atması gerekiyor… Belki biz oluruz..